Geçenlerde bir arkadaşımla telefondayken, konuştuğumuz konu üzerinde ne kadar farklı görüşlerimizin olduğunu düşündüm. Benim için önemli olmayan bir vurgu, onun için kabul edilemez bir cümleydi. Ben her defasında durumu onun için yumuşatmaya çalışırken, o da bana durumun ciddiyetini kavratmaya çalışıyordu. İkimizde kendi dünyamızı birbirimize dikte ettirmeye çabalıyorduk. Olmadı tabi öyle bir şey, herkes kendi duygu durumunda kaldı ve telefonu kapattık.
Benim anlamadığım yer neresiydi? Bu durumun sadece o konu ya da o cümleyle ilgili olmadığını biliyordum, bu daha farklı bir şeydi. Yani toplumda herkesin üzüleceği, herkesin kızacağı ya da yanlış bulacağı bir şey değildi, daha bireyseldi. Benim çok da temasımın olmadığı bir kişinin, ne söylediği ile ilgilenmediğim bir konu üzerine söylediği bir cümleydi (hatta bence bir kelimeydi). Problem o cümleyi kuran kişi ile alakalıydı, benim daha önce böyle bir konudan muzdarip olmayışımla, arkadaşımın ise belki fazlasıyla muzdarip olmasıyla alakalıydı. Benim bu konuyla ilgili kimseden bir beklentim yoktu hatta benim konudan bile beklentim yoktu ama arkadaşımın beklentisi çoktu.
Yani sorulması gereken soru şuydu: Beklentiler kişiden kişiye değişir mi? Kesinlikle! Aslında beklentiler, yaşanan deneyimlere, kişisel değerlere, hayal dünyasına ve hatta travmalara göre şekillenen bir duygu durumu. Bir insan, başkalarının kendisine nasıl davranacağını geçmişte yaşadığı deneyimlere dayanarak şekillendirir ya, mesela hayatı boyunca ailesi tarafından pohpohlanmış biri, başkalarından da sürekli bunu bekleyebilir çünkü alışkın olduğu budur ve olmadığında tepki gösterebilir. Diğer taraftan, pohpohlanmaya alışık olmayan biri, aynı durum karşısında beklentilerini minimumda tuttuğu için fazla etkilenmeyebilir, hatta belki önemsemez bile. İki insan, aynı olaya iki farklı gözlükle bakar; çünkü beklentiler, insanın kendi iç dünyasının bir yansımasıdır.
Psikolojide buna “projeksiyon” denir. Kendi içsel dünyamızda yaşadığımız duyguları ve düşünceleri, başkalarına yansıtırız. Bu yüzden bir olay, bir kişiye umut verirken, başka birine hayal kırıklığı olabilir. Beklentiler, tıpkı parmak izi gibi eşsizdir; hiçbiri birbirine benzemez. Her bir insanın sahip olduğu beklentiler, onun yaşamında inşa ettiği duygu dünyasına göre şekillenir. (Okuduğum kitaplara ve aldığım terapilere binaen :)
İşte arkadaşımla tam da böyle bir durum yaşamıştık. Ben, iç dünyamda yeri olmayan bir duyguyu bulmaya çalışırken, arkadaşım o duyguyla baş etmeye çalışıyordu. (Arkadaşımı çok seviyorum ve ona gönülden sarılıyorum.)
Zihnimizin beklentilerimizi “gerçeklik” olarak algılamaya meyilli olması, beklediğimiz şey gerçekleşmediğinde ya da beklediğimiz şekilde gerçekleşmediğinde, elimizden bir şey alınmış gibi bir boşluk hissi oluşturur. Galiba mesele, beklentileri şekillendirebilme ve dönüştürebilme becerisinde yatıyor. Çünkü beklentileri değişmez bir çerçevede ve yüksek tutmanın yarattığı hayal kırıklıkları olurken, tamamen beklentisiz olmak da insanı heyecan ve motivasyondan yoksun bırakabilir. Bu dengeyi bulmak, işte öz farkındalığın ve sanırım bu yolla gelen huzurun yoludur.
Ne beklediğimizi ve neden beklediğimizi anlayarak, kendimize ve başkalarına karşı daha şefkatli olabiliriz. Her şeyin kontrolümüzde olmadığını kabul etmek, bizi hem daha esnek hem de daha mutlu/ huzurlu kılabilir. Çünkü beklentiler yalnızca birer tahmindir ve gerçekte ne olacağını ise zaman gösterir! Hepimize zamanı iyi değerlendirebileceğimiz kafalar nasip etsin yaradan...
Gizem.
Comments